19 Ekim 2009

London River



http://www.imdb.com/title/tt1227787/

Hafta sonu Film Ekimi bünyesinde Emek Sineması'ndaydık. 13:30 seansı. Pazar günü.
Beyoğlu'nda yerler ıslaktı ancak hava güneşli hatta sıcaktı. İstiklal caddesi ile Tarlabaşı bulvarı arasında, bu iki caddeye paralel olan Kurabiye sokak üzerinden yürüdük sinemaya varmak için. Yerinden oynamış kaldırım taşlarının altındaki yağmur sularını pantolonlarımızı paçasına sıçratmamak için ekstra gayret sarfederken diğer taraftan da elimizdeki davetiye ile koltuk numarası alabilmek için kalan son 5 dakika içinde sinema gişesine yetişmeye çalıştık. Beyoğlu'nun travesti yerleşimi yoğun olan sokaklarının garip havasını da soluyarak yürüdük. Biraz gecikerek yetiştik, sinema önünde muazzam bir kalabalık vardı, koltuk numaramızı aldık, salona geçtik, oturduk.
London River isimli bir film izledik, sinema ağzına kadar doluydu, keyifli bir ortam vardı.Gerçi Emek Sineması'na yakıştıramadığım bazı teknik sorunlar yaşadık, filmin sesinde arkadan gelen periyodik bir patırtı, perdede tam olarak netlenenemiş bir görüntü film keyfimizi bir miktar bozsa da konusu ve ilerleyişi oldukça etkileyici olan London River yine de ilgimizi perdede tutmayı başardı.
Fimin ana konusu Londra'da geçtiğimiz yıllarda yaşanan metroya ve otobüslere yönelik bombalı terör saldırılarıydı.
Bu saldırılardan sonra kızından haber alamayan, taşrada çiftçilikle uğraşan bir İngiliz kadının Londra'ya gelmesi ve kızının oradaki yaşamı hakkında bilgi toplamaya başlaması ile olaylar gelişiyor.
Özellikle dikkat çeken ilk şey kızın bir müslüman mahallesinde yaşaması ve İngiliz annenin buna olan ilginç tepkileri, inanamaması hatta zaman zaman iğrenmesiydi.
Algıma hitap eden diğer önemli başlıkları aşağıda sıra haline yazacağım çünkü detay açıklamaktansa önemli başlıkları listelemek daha önemli göründü bana, filmin de keyfini kaçırmamış olurum.
  • Filmin başında dünyanın iki farklı noktasında gösterilen taşra yaşamının sakinliği ve güveni ile Londra'ya geldikten sonraki karmaşa ortamı, güvensizlik ve belirsizliğin hissedilmesi
  • İngiliz annenin müslüman mahallesine yakşalımı ve ciddi önyargıları (üstelik kendisine yardımcı olan hemen herkesin müslüman nüfustan olmasına karşın)
  • İnsanların görünüş, kılık kıyafet, dil, din, görüş ve yaşam tarzı olarak farklılıklarının göz önüne serilmesi
  • İngiliz annenin yalnızlığı
  • Kızının yaşamı hakkında çok az bilgisi olması, yaşadığı şaşkınlıklar
  • İngiltere'ye yabancı Afrika kökenli müslüman bir babanın doğuya has sakinlilği ve mütevaziliğine karşın tam bir İngiliz kibiri gösteren annenin tavırları ve güvensizliği
  • Ortak amaçlar doğrultusunda ön yargıların yavaş yavaş kırılması; ten rengi, dil ve din farkının anlamsızlaşması; en temel duyguların ortak olduğunun anlaşılması; evlat sevgisi, umut, acı, pişmanlık...
  • Terör saldırılarından müslmanların sorumlu olmasına rağmen film genelindeki diğer tüm müslümanların son derece iyi insanlar olması; yani tüm müslümanlara kötü ya da terörist yaftası yapıştırılmaması
Düşünmeme sebep olan filmleri seviyorum, üstelik de yeterince farkında olduğumu düşündüğüm bir konuyu farklı bir yoldan ve daha açık seçik şekilde bana yeniden anlatan filmlerin hakkını vermek istiyorum. London River böyle bir filmdi.. Basit ama etkileyici, gerçekten farklı bakan, derdini açık ve net anlatan...

1 yorum:

Uzun Uzak Adam dedi ki...

İngiliz yapımı olan Children of Men'den bir kısım sahne geldi gözümün önüne. Orada da kendine bir iğne ya da çuvaldız batırma hali vardı. Terrör veya manüpilasyon sonucu gittikçe radikalleşen önlemler ve toplumların geldiği noktayı çok güzel bir dille anlatıyordu aslında film.

Bir de balıklarını çok sevdim. Besledim. Suni de olsa yasam yasamdır.