23 Mart 2006

Işığın Savaşı

Ve sabah oldu. Hiç olmayacak gibiydi oysa, hiç bitmeyecekti sanki gece ve hiç delemeyecekti ışık gökyüzündeki kara çöp torbasını. Ama vakti geldi işte, gücünü yitirdi yavaş yavaş karanlık, ışık ele geçirdi savaştaki üstünlüğü. Sessizce ve hissettirmeden inceltti o kara, kalın plastiği, sonra da yavaş yavaş aşağıya, ufuk çizgisinin altına doğru çekmeye başladı, boşalan yerleri kendi sıcacık ışınlarıyla doldurarak. Sadece bir an sonra artık ışığın egemenliği başlayacaktı dünyada.Gece sessizce çekilip kenara güç toplayacaktı bir sonraki raunda. Işık da biliyordu bunu ama nafile, şimdi onun için güç toplama değil, olanca gücünü dünyanın, insanların üzerine boşaltma, onlarla paylaşma zamanıydı. Biliyordu, zamanı geldiğinde gece yenecekti onu bir kez daha, yüzbinlerce yıldan beri olduğu gibi. O yüzden buruktu biraz, zaferini en parlak ışınlarıyla kutlayamıyordu.Aslında hiç ama hiç kimseye göstermemişti yaşayan, o en parlak ışınlarını, hep düşünerek bir sonraki raundu gecenin kazanacağını. Bir gün diyordu, belki birgün sonsuza kadar yenerim geceyi, işte o günü bekliyorum sunmak için dünyaya en göz alıcı, en parlak, en işveli ışınlarımı. Bir gün... Anlayamamıştı henüz ne yazık, son savaşı gecenin kazanacağını ve hep sakladığı o narin, o sıcak ışınlarını kimseye gösteremeyeceğini. Yoksa içten içe biliyordu da o yüzden mi her sabah ve her akşam üstü kızarıyordu yüzü iç sıkıntısıyla?

Hiç yorum yok: